“Devlet sosyal olmazsa sel olur” / İbrahim UYSAL

“Devlet sosyal olmazsa sel olur” / İbrahim UYSAL

Bu yazım ve sözlerim ne yöneticilere ne de siyasilere. Onlara "sonsuz hörmetlerimi sunarım", alınmasınlar, rahatsızlık de vermek istemem. Herkes "işini yapıyor".

Eee peki kime ne diyorsun mu diyorsunuz?

Size diyorum ya. Evet, bunu okusanız da, okumasanız da, duysanız da, duymasanız da, görseniz de, görmezlikten gelseniz de bağıra bağıra söylüyorum bu selde, bu felakette size diyorum.

Niye, mi?

Onca yıldır, neyi nereye koyacağınızı bilemediğiniz için.

Pazar geçesinden başlayan yağmur, Antalya’nın batı ilçelerinden özellikle Finike ve Kumluca'da sel felaketine dönüşmüş.

Ülkenin genel ve yerel yöneticilerine geçmiş olsun diyor ve verilen rahatsızlıktan dolayı da, kendi adıma bir yurttaş, bir Antalyalı olarak özür diliyorum. Şimdi herkesi bir telaş alacak, yerel ve genel yöneticileri, siyasiler iskarpin ayakkabılarını çıkartıp, lastik çizmeler giyecekler, saf pamuk ve yünden giysileri çıkartıp, naylon giysiler giyip ortalığa dökülecekler.

Genel yönetim, yerel yönetimi, yerel yönetim de genel yönetimi suçlayacak ve sonun da da suç her zamanki gibi yukarılara kalacak.

Ahali mi, bağı, bahçesi olmayıp, bankadan çekilen paralar, faiz sayılmayan Dövize endeksli para geliri (aman yanlış anlaşılmasın bu faiz değil, alınteri kazanılan kazanç) olanlar, hele bir de evleri ikinci katta ise, evlerini su basanlara, yolda kalanlara, tarlası, serası su basıp, zarar görenlere, balkondan üzülecekler.

Yerel ve genel yöneticiler ile siyasiler sorunların çözüleceğini ve zarar ve ziyanın telafi edileceğini söyleyecekler.

Ahali ise, "atı alanın Üsküdar'ı geçtiğini", ödenemeyen borçlar ile yüz yüze kalınca, ya da yeni mahsul ekimine/ dikimine başlayınca anlayacak, "ak koyun, kara koyun nasılmış" diye.

Amacın ne yöneticilerin çabalarını ve emeklerini görmezlikten gelmek, ne de siyasilerin içten koşturmalarını yok saymak.

Ne de, "mal canın yongasıdır"ı bilen birisi olarak, üreticilerin bu emeklerini yok sayıp, zarar ve ziyana karşın nasırlı elleri incitmek.

Hıristiyanlar için tarih İsa ile başlar ve bu yıl itibariyle 2022 yıldır. Müslümanlar için de Hz Muhammed ile.

Adem'e giden yolun kaç kilometre olduğunu muhtelif.

Oysa İnsanlık tarihi on binlerce yıllık. Bu dünya, yüzlerce, binlerce sel felaketi de dahil, ne yangınlar ne depremler görmüş ve yaşamıştır.

Doğa, kendi düzeni ve dengesi içinde, uyum ile her şeyi yönetip gitmekte ve üzerinde yaşayanlara bir yaşam sunmaktadır.

Maalesef sanayi devrimi ile başlayan ve emperyalizm aşaması ile de azgınlaşan Kapitalizmin gözü dönmüş ve her şeyi kendi çıkarı ve kâr hırsı için yok etmektedir.

"Yeni Dünya Düzeni" adı altında bir sistem, insanlığa ve dünyaya dayatılmaktadır.

Bu da, "Sürdürülebilir" adı altında sinsi sinsi uygulanmaktadır.

Oysa, bu dünya hepimizin. Ağacı, taşı, börtüsü, böceği, hayvanı, insanı ile. Hepimiz haddimiz bilip, biri birimize saygı ile yaşamasını öğrenmek zorundayız.

Her geçen gün maden, mermer ocakları ile milyonlarca yıllık dağlar, kayalar, yüzlerce yıllık ormanlar ve onca emekler ile tarla haline getirilen topraklar yok edilmekte ve doğanın dengesi bozulmaktadır.

HES'ler ile doğanın yaşam kaynağı olan dereler, çaylar yok edilirken, bir yandan kuraklık, bir yandan da sel felaketleri tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de onca can ve mal kaybına sebep olmakta.

Ünlü, "Filmi Bir Avuç Dolar İçin" isimli Amerikan filminde olduğu gizemli bir kovboyun iki aileyi birbirine düşürüp, bu yolla altın ve servet sahibi olan öyküsü gibi; uluslararası sermaye ve yerli işbirlikçilerinin, ülkemizde de ettikleri ittifaklar ile halkımız ve ülkemiz soyup soğana döndürürken; doğamız, topraklarımız mahv olmaktadır.

İşte bu yüzden, yok edilen bu şeylerin sahibi olarak size, daha çok kızıyorum yurttaşlarım. Bu sessizliğinize ve vurdum duymazlığınıza.

Felaket kapınıza dayanmadıkça, sizi hiç bir şey ilgilendirmiyor. Oysa, ister doğal, ister sosyal felaketler ağır ağır gelir, kırar, döker ve yok eder.

İşte siz, ya bunun farkında değilsiniz ya da görmezlikten geliyorsunuz. Ta ki, felaket kapınızı çalana kadar.

İşte, REFAH DEVLETİ ile SOSYAL DEVLET'İN arasında ki, fark budur.

Sosyal Devlet, sorun olmadan önlemlerini alır ve önler. Tıpkı, hasta olmadan, hastalıklardan koruma gibi. Koruyucu sağlık hizmeti sunar

Refah Devleti ise, sorun olunca, sorunu çözmeye çalışır. Çünkü, sorunun kaynağı kendisidir. Halkın değil, çıkar çevrelerinin haklarını korur ve kollar. Hastalığı önlemek gibi bir derdi yoktur, hasta olunca, tedavi ederek para kazanmayı planlar.

Sizce, Kamunun elinde ki Devlet hastaneleri kapatılıp, yerine bir bir "Şehir Hastaneleri" neden açıldı. Üç beş yıl geçsin daha iyi anlarsınız. Buradaki felaket daha sel boyutuna ulaşmadı, bekleyin.

Doğanın dengesini bozarsanız seller ve felaketler olur.

Devletin ve halkın sosyal dengesini bozarsanız da, başınıza gelen felaketin bir yandan acısını çekerken bir yandan da, bunun kimden ve nereden geldiğini anlatan masallar dinlersiniz.



 

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER