‘ENEZ MEKTUBU’ /Ulaş Demiray

ULAŞ DEMİRAY'ın kaleminden..

‘ENEZ MEKTUBU’ /Ulaş Demiray

“BİRİ ŞARABIMIZI DÖKTÜ, SOĞANIMIZI ÇALDI…”

Hala bu ittifaka oy vermeyi düşünen sevgili kardeşlerim; Olan biteni anlamıyor musunuz? Anlamak mı istemiyorsunuz? Biliyorum; zeka özürlü ya da embesil değilsiniz. Ama anlamak için hiç gayret göstermiyorsunuz. Yani hiç mi marketlerden alış/veriş yapmıyorsunuz? Hiç mi pazara çıkmıyorsunuz? Bu ortamda hala gül gibi geçinip gittiğinizi mi iddia ediyorsunuz? Bunların farkında iseniz bizi bu yoksulluğa götüren sürecin sorumlusu olarak hala DIŞ GÜÇLER’i, Ukrayna’daki savaşı mı sorumlu görüyorsunuz? Hala bu yangını çıkaranların bu yangını söndürebileceklerini mi düşünüyorsunuz?

Yahu kardeşim, bu yangını çıkaranlar bu yangından nemalanan, enkazından bile rant elde edebileceklerini hesap edip düşünenler olmasın?

***

Özetle söylüyorum. Ülkeyi bu hale getirenler “Faiz, sebep, enflasyon sonuç” diyenlerdir. Hala bu konuda inat edip direnenlerdir. “Bu ülkenin açlık sorunu yok” diyerek ballı, hurmalı, manda yoğurtlu kişiye özel yemeklerle beslenenlerdir. Uygulamaları ile doları 2-3 ayda 7 TL den 18 TL. ye getirip 13 TL’ye düşünce “Başardık…!” diyerek sizi kandıranlardır. Yani önce eşşeğimizi kaybettirip, sonra da topal olarak bulup getirenlerdir. Bunlar Merkez Bankası’nı devre dışı bırakanlardır. Ekonomi bilimine inanmayan, çareyi dini inançlarında arayanlardır. İş, şatafata, itibara, israfa geldiğinde ise dinini, kitabını unutanlardır.

***

Peki… İktidardakilerin bu konuda doğru söyledikleri şeyler yok mu? Elbette var. Mesela bir yokluktan söz edilemeyeceğini, market raflarının dolu dolu olduğunu, her hanenin 1, hatta 2 otomobil sahibi olduğunu vurgulayarak pembe bir tablo çiziyorlar ya. Yalan da değil.

Bu tabloyu çizmeleri bile asıl sorunun ne olduğunun hala farkında olmadıklarını ya da göz göre göre olayı saptırarak insanları kandırmaya çalıştıklarını gösteriyor. Bu aslında pembe değil, kapkara bir tablo…

Evet… Market rafları dopdolu… İyi de; alabilen var mı? Cepte alabilecek paramız var mı? Arabamız var, evet... Ama Enez’den Keşan’a gitmek için, niçin uzun uzun düşünüyor, hesap kitap yapıyoruz? Benzin fiyatlarının artışından olabilir mi? Her yıl Semadirek’e yaptığımız gezileri bir daha ne zaman yapabiliriz? Bir restaurantta karşı masaya bir küçük rakıyı gönderebilecek zerafeti, maddi gücü artık aklımızdan geçirebiliyor muyuz? Birilerinin bizim küçücük mutluluklarımızı, hayallerimizi yok ettiklerini anlamamız için daha ne gerekiyor? Çok mu şey istiyoruz?

Yusuf Hayaloğlu’nun dizeleri takılmış dilime:

Biri şarabımızı döktü

Soğanımızı çaldı

Biri hiç yoktan vurdu kafeste kuşumuzu

Ciğerim yanıyor, yüreğim kanıyor…

Olmasaydı... Olmasaydı sonumuz böyle"

***

Yahu ben bunları niye yazıyorum? Elalem kör mü? Yoksa, -Allah korusun- yoksa ben mi körüm? Ben mi gerçekleri göremiyorum? SİHA’larla, İstanbul’a Kanal yapmakla, itibardan tasarruf etmemekle, ekonominin tek adam elinde yürütülmesi ile bu karanlıktan nasıl çıkacağımızı, karnımızın nasıl doyacağını, gençlerimizin nasıl işsizlikten kurtulacağını buna inanan birileri bize anlatmalı. Oturup konuşmalıyız. Konu Reis’e sadık kalmak mı? Yoksa bu cennet ülkede mutlu mesut yaşamak mı? Tartışmalıyız.

Yoksa Nebati Bey’den masal dinleyecek yaşımız çoktan geçti. Gerçekleri kendimiz görmek ve karar vermek zorundayız..

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER