Bir çok konuda yaygın bir uyumluluk, mutabakat içinde olunamamasının en önemli nedeni, olayların sebeplerini tartışmadan, olayların sonuçlarını tartışıyor ve konuşuyoruz olmamızdandır.
O yüzden de her sene 15 Temmuz gelince, "15 TEMMUZ" darbe mi, değil mi diye bir tartışmadır, alıp başını gidiyor.
15 Temmuz’da Boğaz Köprüsünde birkaç yüz insan öldü mü? Evet.
Bin bir emek ve mücadele ile ile kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi bombalandı mı? Evet.
O gece, bugün "Hükümetin Kuvvetli Albayı" bir paşa televizyonlara süklüm püklüm çıkmış mıydı? Evet.
Yine o gece askerî, sivil bölge demeden her yere hangi görev, yetki ve sorumlulukla girip çıktığı belli olmayan bir vatandaş, süklüm, püklüm tutuklanmış ama yargılanırken bir gün ortalıktan "toz" oluvermiş miydi? Evet.
Anlı şanlı Harp Okulu paşaları ortalıkta gezerken, masum Harp Okulu öğrencileri ceza evlerine tıkılmışlar mıydı? Evet.
Tabi vukuatlı banka müdürleri keyif çarparken, çaresizlikten banka hesapları kullananlar, ya işlerinden oluşlar ya da tutuklanmışlar mıydı? Evet.
Daha onlarca çelişki, say say bitmez.
O yüzden "15 TEMMUZ" darbe mi, yoksa, 15 Temmuz "DAR!".. be mi? Siz karar verin.
29 Ekim 2016 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 6752 sayılı yasa ile 15 Temmuz günü, "Demokrasi ve Millî Birlik Günü" olarak tatil ilan edilmiştir.
Gelelim kutlama, bayram ve anlamlara.
Milletlerin tarihlerinde birlikte ortak yaşadıkları günler vardır. Bunların İyi, kötü, dini, milli, Ulusal olması fark etmez, üzüntülü ise anılır, sevinçli ve mutluluk verici ise de kutlanır.
Üzerinden yedi yıl geçmesine karşın, "15.Temmuz" ile ilgili ne milletçe, ne de toplum kesimlerince, nasıl bir kutlama ya da anma yapılacağına ilişkin bir karar gerilemiştir.
Gazetelere, Tv'lere, sosyal medyaya, siyasilere, sıradan insanların yazdıklarına, konuştuklarına ve tartıştıklarına bakıyorum, herkes ayrı bir telde.
TBMM'nin tutanaklarını, Resmi belgeleri, haberleri taradım, şehit sayısı konusunda bile ortak bir noktamız yok.
At izi, it izine karışınca, ne olacaktı ki? Ben en büyük sayıyı alayım, çoğu sivil yurttaş olmak üzere 248 ölü/ şehit, 2196 fiziki yaralı.
Ruhen yaralılara mı, onlar ise milyonlar.
"15.Temmuz" ne Allah aşkına. Bunun yanıtını tarih verecektir ama bu yanıtı almak için de yüz yıl bekleyecek halimiz de yok.
Devletin resmi organları net bir şey söyleyemiyor ve duruş sergilemiyor, seçmene selam dışında yazılan, söylenen ve yapılan bir şey yok.
Olayı aydınlatacak bir Mahkeme Hakimi üç gün sonra, Savcısı beş gün sonra açtıkları dava ve benzeri sebeplerle tutuklanıyor.
Olayı aydınlatacak kişiler Asker, sivil Polis, Siyasiler, Yöneticiler nereden tutsan elinde kalıyor.
1990'li yılların başı, Bakanlıkların önünden Atatürk Bulvarı üzerinde iftara bir saat kala, kelli-felli adamlar kadınlar otobüslere bindiler ve ben de binenleri, oradan geçen birine sordum, kimler diye;
Yanıt son derece enteresandı.
"Başbakanlığın, Yargıtayın Bakanlıkların ve sivil giyimli Askeriyenin üst düzey yöneticileri, Fethullah'ın Demetevleri'deki okuluna İFTAR YEMEĞİNE gidiyorlar"dı.
Nasıl deniliyordu o söz, "sorunun kaynağı olan, çözümün odağında olamaz"!..