Ben ilk isyanlarımı düzene karşı yapmış ve de hiç de hak etmediğim çocukluğumdan bu yana ödemiştim. Düzene isyan etmeyi bırakın, düzen ile uyum sağlayabilecek olanaklara sahiptim.
Ah o terbiye, genetikten gelen adil olma dürtüsü, vs, vs beni de aldı götürdü bir yerlere. Ha şikayetçi miyim, kendi adıma asla ama onlarda bu dünyada adil, insanca yaşasınlar diye mücadele ettiklerim için ise; evet, pişmanım. meğer değmezmiş. Onlar düzenin adamı, insanı, düzenin savunucuları olurlarken, biz kendimizi aydın, yurtseverler olarak tanımlamış, herkes için eşit ve insanca bir düzenin olması için, mapuslarda yatmış, çalışırken çirkin ördek yavrusu olmuş ve bedeller ödemişiz.
Kimin umurunda?
Hiç. Hiç kimsenin.
Önceden programlı bir etkinliğe katılmak zorunda kaldım. Şunu anladım ki, bu ülkede herkes ya da etkililer ve yetkililer olayları "körün fil tarifi" gibi tanımlıyor ve yapıyorlar.
Herkes gördüğünü, bildiğini olayın kendisi ve aslı olarak kabul ediyor.
Oysa, olayları, gerçekleri objektif bir bakış açısından bakmadan tanımlamak mümkün değildir. Zaman harcamama üzüldüm.
Yeğenim Prof. Dr. Mehmet Oral aradı, "abi Devrim'den haberin var mı? diye.
Yok deyince, birçok ortaokul arkadaşım gibi eğitim yaşamımızda çok özel bir yeri olan Öğretmen/Av Mahmut Akıncı'nın oğlu Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Girişimsel Radyoloji'nin öncü hocalarından Prof. Dr. Devrim Akıncı'nın evinde gaz zehirlenmesinden hastanede olduğunu söyledi.
Aile, Antalya’dan yola çıktılar, ben de evden doğruca Hacettepe'ye.
GATA'ya Hiperbarik Oksijen Tedavi Merkezi'ne gittiğini söylediler.
Dosdoğru GATA'ya. Ah be güzel GATA'm, sen olmuşsun öyle. Son haline içim sızlasa da, Devrim'in tedavisinin çok özel bir bölümü günde iki saatliğine burada yapılacağından, gerisini unuttum.
Akşam üstü Devrim'i Hacettepe'nin ambulansı tedavisi için yeniden Hacettepe'ye getirdi.
Sevgili Yeğenim Dr. Mehmet, Deniz Baykal'ın hastalığında da ilk bilgiyi sabahın köründe telefon ile o vermişti.
Dr. Mehmet de, Dr. Devrim de, kendi çabaları ile Ankara'da özel bilimsel tıp kariyer öykülerini yazdılar.
Ve bu Devrim, yine Prof. Dr. Zafer Öner hoca'nın sabah Mehmet'in gönderdiği dizelerinde ki gibi, Liyakatsız insanların yaptıkları bir iş sonucu (doğalgaz tamiri), bugün hastanelerde, yaşam mücadelesi veriyor, arkadaşları ve meslektaşlarının çabaları ile.
Devrim, sadece bir insan değildir. Devrim çarpan bir yürek, bir baba, güzel bir oğul, can bir dost, kardeş ve daha da özeli ise, çok özel bir bilim insanı, akademisyendir.
O yüzden, sorumsuzlarının Devrimleri harcamalarına daha ne kadar dayanacağız ki!..
Eylül'de telefonda konuşmuştuk, oturup abi-kardeş uzun uzun konuşacak, dertleşecektik.
O yüzden isyanlardayım.
Memlekete, yönetimlere, siyasilere, ülkenin geleceğine, seçimlere ne var ise.
Oysa, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk TBMM'de söylediği:
"Her Millet Layık Olduğu Şekilde Yönetilir" sözünü, memleket için iyi ve güzel günler umudu ile söylemişti, gelinen noktaya bakınca, insan üzülüyor.
Bütün bu çabalar, umutlar, koşturmalar ortada iken, insanın bir yandan da, o ünlü Güney Amerika İnka yerlilerinin sözü aklına geliyor.
"İnsan plan yapar, yaşam / kader gülermiş!..
Umutsuz olmadan, plan yapmaya ve çabalamaya devam.
Yine önceki dönem Hacettepeli Prof. Dr. Ali Demirsoy'un sözleri ile bitirir isem
YAŞAMAK, SAVAŞMAKTIR. Evet, yaşayarak bu savaşı da kazanacağız sevgili Devrim, isyanlarımızı da katarak.